Basında

Ardından

– Bu yazı ilk kez Karga Mecmua’da yayınlanmıştır. –

(Yazarın tavsiyesi: Okurken Kings Of Convenience’ın Know How adlı şarkısını dinleyiniz.)

Heath_LedgerHer sonun bir başlangıç olduğu düşüncesinin nasıl da kanımıza işlemiş olduğunun bir kanıtı olarak değerlendirilebilir mi son günlerde neredeyse her gün televizyonda şahit olmayı çok yakında alışkanlık haline getireceğimiz ‘Kapitalizmin sonu’ konulu demeçlerin, ‘Sosyalizmin başlangıcı’ ile birlikte anılıyor olması? Serbest piyasa ekonomosinin nasıl bir işleyişte olduğu ile ilgili bilgi düzeyi, bir ortaokul öğrencisinin anatomi ile ilgili bilgisi kadar kısıtlı olan benim sorduğum sorunun ekonomik açılımları ile ya da ekonomik açıdan sorulabilir bir soru olup olmadığı ile ilgili bir fikrim bile yok.
Ancak beni düşündüren dünyanın en akıllı varlığı olduğu iddiasındaki homosaphienlerin, neredeyse hiçbir şey hakkında karşıtlıklar üzerinden akıl yürütmeden edemiyor oluşu. ‘İyi’yi anlatmak için, iyiden bağımsız bir şekilde tanımlamakta bırakın sokaktaki bir insanı, filozofların bile zorlandığı ‘kötü’ye dair olgulara başvurmaktan öte bir çaremizin olmadığına inanmış yaşıyoruz. Aynı alışkanlık ‘kötü’ için de geride bırakılamıyor. Karşılaştırmadan durulamıyor. Bazen, yaşanmakta olan zaman sözü edilen konu ile ilgili hiçbir örneğe başvurmaya izin vermediğinde, öyle bir an geliyor ki, değerlendirme yapabilmek için geçmişe dönmek zorunlu hale geliyor. ‘Zamanında varolan’lar yeniden akla getirilip, anılıyor, bugün sahip olunmayan bu şekilde açık ediliyor. Bu gibi zamanlarda isimler geçiyor akıllardan ve dile geliyor ilgisiz görülen tartışmalarda ; Oğuz Atay, İsmail Cem, Mustafa Kemal Atatürk, Zeki Müren… Olan ile olması gereken (normal – ideal) arasında gidip gelen düşüncelerimizde, bugünde olanı olduğu gibi kabul edip, yarın olacağı inşa etmekle ilgili bir çabaya dair iz yok. Konuşmak, tartışmak, bu şekliyle, bir yerden sonra haliyle sıkıntıya, zamanla bunalıma götürüyor bu yola giren her bireyi.
Oysa Aydınlanma ile birlikte yükselişe geçen ve kutsal- kutsal olmayan ayrımına girmeksizin bir din öğretisi kadar insan düşüncesine egemen hale gelen modern inanç sisteminin günümüzdeki en ileri temsilcileri sayılabilecek Kuantum Fizikçileri bile artık bilincin her şeyin üzerinde olduğunu savunuyor. Neye baktığımızın değil, nasıl baktığımızın hayatımıza yön verdiği çok yakında tartışılmaz bir gerçek olarak önümüze konulacak.
O gün geldiğinde, bugün hala kimilerince öne sürülüyor olması zayıflık, kimilerince de olması gerekenden fazla önem verilmiş olduğu düşünülen insan psikolojisi gerçeği, ilaç firmalarından başkaca kesimler tarafından da ciddiyetle ele alınacaktır diye tahmin ediyorum. Neye sahip olduğunuzun değil, neye sahip olduğunuzu düşündüğünüzün hayatınızın belirleyicisi olduğu önermesi, umuyorum ki çok yakında bazı cingözlerin bir kitap yazıp kısa yoldan köşeyi dönme planını hayata geçiren anafikir olmanın ötesine de geçecektir. Bütün bunlar savunmayı istediğim düşünceye beni götürecek yolda uğradığım uğraklar değil. Zaten bana bunları söyleten de bir ‘son’. ‘Biri’nin sonu.
10 yaşındayken tiyatro sahnesinde, büyümeyi reddeden haylaz bir çocuğu oynamış ve sadece 6 yıl sonra oyunculuk kariyerine yönelmek için erken mezuniyet sınavlarına girmiş birinin sonu. 20 yaşındayken ona beyazperdedeki ilk büyük çıkışını yaptıran 10 Things I Hate About You’nun ardından hepi topu 8 film çevirdikten sonra, Brokeback Mountain’da hayat verdiği ‘Ennis Del Mar’la adını sinema tarihinden öte, filmi izleyenlerin burulmuş kalplerine yazdıran biri sözünü ettiğim. Ve geriye kalanlar onu herhalde Dark Knight’ta, izleyenleri canlandırdığı kötü karakterin macerasının nasıl sonlanmasını dileyeceğini bilemez hale getiren, Joker performansı ile zihinlerine yazmışlardır.

Heath_LedgerHeath Ledger 22 Ocak 2008’de, New York’ta 3 yatak odası, 2 banyo, bir ofis, çamaşır odası, mutfak, muhteşem bir balkon ve şömineye sahip olan ve ayda 22.000 USD ödediği çatı katındaki dairesinde ölü bulundu. Öldüğünde Brokeback Mountain’daki rol arkadaşı Michealle Williams’la boşanalı 3 ay olmuştu ve Williams’tan Matilda Rose adında iki yaşında bir kızı vardı. Ledger’ın adı ölümü ile birlikte geniş kitleler tarafından izlenen yayınlarda iki ayrı koldan gündeme gelir; oyunculuğu ve ölümünün fiziksel nedenleri. Oyunculuğu ile ilgili tartışmalardaki başlıklardan en öne çıkan ‘Joker’i Jack Nicholson mı yoksa Heath Ledger mı daha iyi canlandırdı?’ sorusu iken, ölümü ile ilgili olarak da ‘ Uyuşturucu ile ilgili mi?’ diye sorulup durdu. Nedense ne gazeteciler, ne de sinema salonlarından büyülenmiş şekilde ayrılan izleyiciler Dark Knight’taki performansın tıpkı Batman’deki performans gibi biricik olduğunun ayırdında tartışmaları tercih etmediler. Alışkanlıktan olsa gerek! Öte yandan ölüm sebebinin yanlış biçimde ve dozda reçeteli ilaçlar olduğu ve hatta bu ilaçların isimleri ve ağrı, anksiyete ve uykusuzluk sebebiyle alındıkları konuşulmaya başlandıktan sonra, onun bu hale gelişindeki sebeplerden bahsetmek de sanırım yeterince ilgi çekici bulunmamış olsa gerek. Oysa ölüm haberini duyduğum ilk andan bu yana benim kafamı kurcalayan, kişi ne kadar çok başarı, huzur, mutluluk potansiyelini taşırsa, taşısın ve bir özgeçmişe yazacakları konusunda ne kadar irade gösterirse göstersin, onun yoluna bir engel olarak çıkabilecek olan şeyin ‘kendisi’ olduğu ve her türlü zorluğun üstesinden gelebilen insanın bunun karşısında çoğunlukla yenik düştüğü gerçeğiydi.
Heath Ledger, gittiği bir yer varsa ve oradan burada olanları görebiliyorsa, ölümünün ardından ölümü değil de, kendisi hakkında yazılacakları okuyabilmek için oynadığı son filmin vizyona girmesini beklemek zorunda kalmış olabilir. Zira alışılagelmiş veda ve hayat hikayesi özeti yazıları ancak bu dönemde okuyucularla buluşabildi. Ben onun ardından hiç tanımadığım bir kişi olan ondan çok, olanları düşündüm. Olanların hiçbir zaman olduğu gibi değil ancak yorumlandığı şekliyle yaşadığımız hayatı. Neden kendimizi içinden çıkamayacağımız sorunlarla çepeçevre sardığımızı. Tek başımıza gücümüzün yetmeyeceği sorunlarla ilgili kafa patlatıp, kendi kendimize halledebileceklerimizi hep ertelediğimizi. Burada da yapmayı denediğim şey, genç ve büyüleyici bir aktörün beklenmedik ölümünün ardından alışılmadık bir şeylerin de düşünülmekten öte başkaları ile paylaşılabileceğini göstermekti. Ardından aç, açıkta ya da yalnız kalmadım Heath Ledger… Ancak çok üzüldüm, olağanüstü olasılıkların, birkaç tane Oxicotin ile yok edilebilmiş olmasına…

Not: Fotoğraflar internetten bulunmuştur.

You Might Also Like

No Comments

Leave a Reply