Etkinlikler

Yaşayan Peter Pan; Aakash Odedra

dancingreview.wordpress.com 'dan alıntıdır

dancingreview.wordpress.com ‘dan alıntıdır

6 Ekim 2012 Cumartesi gecesi, İstanbul’da yaşayan bir avuç insan, eğer kader tahmin edilenin ötesinde bambaşka bir yol çizmemişse kendisine, önümüzdeki 10 yıl içerisinde dans dünyasının en çok konuşacağı kişilerden birinin canlı performansını izleme şansı yakaladı. Tabii eğer bana sorarsanız. 🙂 Ama ben kimim, bir otorite miyim? Hayır 🙂

Aakash Odedra’yı İstanbul’a, beni ise o gece Haliç Kongre Merkezi Sadabad Salonu’na getiren bir tesadüfler silsilesiydi. iDANS 06’nın İpek Yolu metaforu etrafında şekillenmesine karar verenler, benim sıkıntıdan patladığım bir çalışma günü ofisimde bilgisayarımın başına oturup, Biletix’in sitesinde gezinirken ‘Rising’le karşılacağımı bilemezlerdi tabii. Ancak dur durak bilmeden dile getirdiğim üzere ben tesadüfte, tesadüf olmadığına inanırım.

 İDans_2012jpg İstanbul’un keşmekeşinden paçamızı kurtararak, Haliç Kongre Merkezi’ne ulaştığımızda bizi kapıda dev kediler karşıladı. Ben 2010 yılında İstanbul’un 14 semtini turlamış olan hareketli heykelleri daha önce hiç görmediğim için, kendi çapımda bir şaşkınlık yaşamadım desem, yalan söylemiş olurum. İKEDİ ‘Biz İstanbulluyuz’, 2009 Linz Avrupa Kültür Başkenti Sahne Sanatları Direktörü Airan Berg tarafından iDANS için geliştirilmiş bir projeymiş. Çalışmadaki amaç da şehrin sokaklarını, havasını ve suyunu paylaştığımız hayvanlarla uyumlu bir yaşama ve diğer canlıların var olma haklarına saygılı bir bakışa dikkat çekmekmiş. Bu hareketli heykeller 2011 yılının bahar aylarında İspanya ve Finlandiya’ya davet edilmiş. Burgos ve Helsinki ziyaretlerinin ardından bu yıl yeniden İstanbul’a gelmişler. Eylül ayı boyunca da şehrin farklı noktalarını ziyaret etmiş, 10 yaşın üzerindeki İstanbullular’la atölye çalışmaları gerçekleştirmişler. Atölyelere katılanların fotoğraflarını görünce çok kıskandım ancak ne yazık ki 2012 yılıyla ilgili programa herhangi bir gazete ya da dergi anladığım kadarıyla yer vermemiş. Bunu öğrenince de bu sefer kendime çok kızdım! ‘Ehh be Audrey, sen ne güne duruyordun? Sen neden habersizsin bu olan bitenden? Oldu mu şimdi?’

İKedi_2012

  Odedra’nın gösterisiyle ilgili ön araştırma yapmış olduğumdan sahnede ilk sergilediği performansın da koreografisi kendisine ait, çağdaş bir Kathak yorumu olan ‘Nritta’ olduğunu biliyordum. İzlemiş olduğumuz ilk koreografinin gecenin en sönük performansı olduğunu söyleyebilirim. Ardından Akram Khan’ın ‘In The Shadow Of The Man‘ini izledik. Benim için doğumunun ardından dünyaya ayak uydurmaya çalışan insanla, hayvan arasında bir varlığın hikayesiydi anlatılan. Saniyeler ilerledikçe sahnede gördüğümü Tolkien’in Gollum’unun farklı bir yorumlaması olarak algılamaya başladım. Benim için büyünün başladığı nokta da zannediyorum ki burasıydı.

  Akram Khan bu solo koreografide kendisine yön verenin, onu sürekli olarak büyüleyen içimizdeki hayvan olduğunu dile getirmiş. Klasik Hint dans koreografilerinde de sıklıkla yer bulan hayvansal kodlardan yola çıkarak, Aakash’ın bedenindeki hayvanı aramaya koyulmuşlar. Gösteriyi izledikten sonra internette gezinirken rastladığım bir blogta okuduğum bir yorum beni kendi bedeni içindeki hayvanı aramaya çıkmış başka dansçılarla da buluşturdu. Bunlardan 2010 yılında yolu İstanbul’a da düşmüş olan Kitt Johnson’ın ‘Rankefod’unu kesinlikle izlemenizi öneririm.

  İkinci yarıda ben ilk kez ışık tasarımının nelere kadir olduğunu çıplak gözlerimle görmüş oldum. Michael Hulls’ın tasarımı ve Maliphant’ın koreografisi bir araya gelerek Aakash’ın sihri için uygun ortam yaratmıştı. Sahnede dans edişini izlediğimiz adam bir anda parçalarına bölünüyor, tekrar birleşiyor, çoğalıyor, azalıyordu. Özetle anlatmak gerekirse, sahne ışıkla ortadan ikiye yarıldı, Aakash da bu yarığın içerisinde bedeniyle arz-ı endam etti.

Aakash Odedra

Aakash Odedra

  Gece Cherkaoui’nin ‘Constellation‘ı ile sonlandı. Sahnede öncelikle birbirinin aynısı ışıklar yandı. Bana sorulacak olsa bunlar Varolmayan Ülke’nin perileriydiler ve Peter Pan de onlarla oynamaya gelmişti. Perilere dokundukça, önce periler, ardından eli yüzü peri tozuna bulanmış Odedra uçmaya başladılar. Birlikte varolan, birlikte yok oldu daha sonra…

  Aakash’ı izlerken çağdaş dansa gönül vermiş birinin ya da kalbi dans için atan bir gencin, eninde sonunda kendisini İngiltere ya da Amerika’da bulmasının şart olduğu bir dünyada yaşıyor olduğumuz için çok içim burkuldu o gece. Sanattan söz ederken Deleuze ve Guttari’den dem vurmadan duramayarak, dansı, tiyatroyu, plastik sanatları kavramların arasına sıkıştırıp, görünmez parmaklıklar ardına hapseden, kendi yüksekliklerinin altını çizmek için böyle performansları bir avuç insanın erişebildiği birer yüksek sanat aktivitesi haline getirenlerin hiçbirinden, insanların hissetmelerinin önüne ket vurdukları için hoşlanmıyorum. Yeri gelmişken ya da ben lafı oraya getirmişken, bunu da dile getirmek istedim.

  Doğrusunu söylemek gerekirse ben gösteriyi izlerken fotoğraf çekmek için yoğun bir çaba harcamaya fırsat bulamadım zira gözlerimi bir an olsun sahneden ayıramadım. Gecenin başlangıcında içeri girerken gayet sıradan bir konferans salonu görünümündeki Sadabad, Aakash sahneyi terk ettikten sonra Avalon’un sisleriyle doldu. Gösteriyi birlikte izlediğim arkadaşım Yasemin kolumdan dürterek ‘Eee hadi kalkmıyor musun? Bir biz kaldık’ dediğinde, içine girdiğim halet-i ruhiyeden çıkmaya henüz hazır değildim.

 Zaten çıkabildiğimi de kim söyledi?

 

You Might Also Like

No Comments

Leave a Reply